Onlar, Allah’ın, kalplerini, kulaklarını ve gözlerini mühürlediği kimselerdir…

 

اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ طَبَعَ اللّٰهُ عَلٰى قُلُوبِهِمْ وَسَمْعِهِمْ وَاَبْصَارِهِمْۚ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْغَافِلُونَ ﴿١٠٨﴾

108- Onlar, Allah’ın, kalplerini, kulaklarını ve gözlerini mühürlediği kimselerdir. Gafil olanlar da onların ta kendileridir.

ا جَرَمَ اَنَّهُمْ فِي الْاٰخِرَةِ هُمُ الْخَاسِرُونَ ﴿١٠٩﴾

109- Hiç şüphe yok, onlar ahirette ziyana uğrayanlardır.

İşte Allah böylelerinin kalplerini, kulaklarını ve gözlerini mühürlemiştir. 

Bunlar gafil kimselerdir. Allah’tan, Allah’ın kitabından, Allah’ın peygamberinden, Allah’ın dininden gafil olup gözleri, kulakları, kalpleri fonksiyonlarını yitirmiş, duymaz, duygulanmaz, anlamaz hale gelmiş mahluklardır. 

Bu insanlar Rablerinin kendilerine lütfettiği bu nîmetlerle Rablerine kulluk edecekleri yerde nankörlük yaptılar. Allah’ın verdiği bu azalarını kullanmadılar da Allah da onları onların elinden alıverdi. Halbuki burada sayılan göz, kulak ve kalp kişinin sorumluğunun ana merkeziydi. Göz görecek, kulak işitecek ve kalp de iman adına tavır alacaktı. Onlar bunları kullanmayınca da Rabbimiz onları mühürleyip kapatıverdi. Artık ne işiten kulakları, ne gören gözleri ne de hisseden kalpleri kaldı.

Bütün bunların sebebi, inanç meselesinin son derece önemli olmasıdır. Bu konuda herhangi bir gevşeklik ve toleransa yer yoktur. Onu korumanın faturası ağırdır. Fakat bu mü’minin gönlünde ve Allah katında daha değerlidir. Bu öyle bir emanettir ki, hayatını onun yolunda feda etmeyen, hayatı ve hayatın içindeki tüm nimetleri onun yolunda kaybetmeyi göze almayanlar onun hakkını ödeyemezler.

Şüphesiz ki ahirette de en büyük zarara uğrayacak olanlar işte bunlardır. Demek ki yaşadığımız şu dünya hayatında müslümanca bir hayat yaşayıp, Müslümanca ölmediğimiz sürece azaptan kurtuluş yoktur. Bu hayatta iki yol var. Bunlardan birisi hak yol, Allah yolu, İslâm yolu, ötekisi de bâtıl yollar, Allah karşıtı şeytan yolları. 

Evet işte böylece mü’min mü’minliğini devam ettirip cennete giderken, kâfir de kâfirliğini sürdürüp cehennemi boylamaktadır. Öyleyse müslümanca bir hayat yaşayıp müslümanca ölebilmenin hesabını en güzel bir şekilde yapalım.

BASAİRUL KUR’AN

Ayette geçen “mühürleme” veya “damgalama” tabiri, Allah’ın insanları zorla saptırması anlamında değildir. Bilakis, kişinin kendi iradesiyle ve ısrarla hakkı reddetmesi, ayetlere karşı duyarsız kalması sonucunda ortaya çıkan manevi bir atalettir. Bu durum, bir nevi “kendi elleriyle kendilerini helake sürükleme” halidir. Kalp, anlama ve idrak etme merkezidir. Bu merkez mühürlendiğinde, kişi doğruyu yanlıştan ayırt edemez hale gelir.

Ayette geçen “kulaklarını ve gözlerini mühürlediği” ifadesi: Kişi, Kur’an’ın mesajlarını dinlemeye ve evrendeki ayetleri görmeye kapalı hale gelir. Aslında işiten kulakları ve gören gözleri vardır; ancak bu uzuvlarını hakikati idrak etmek için kullanmaz.

Dünya hayatının cazibesine kapılıp ahireti ihmal edenler, gerçek ve kalıcı kurtuluşu kaybedeceklerdir. Bu hüsran, sadece cezalandırılma olarak değil, aynı zamanda ebedi mutluluğu ve Allah’ın rızasını kaybetme olarak anlaşılması gerektiğini ifade eder.

İnsan, kendi nefsine ve dünya heveslerine esir düşerek bu tür bir gaflet ve mühürlenme haline düşmekten sakınmalıdır. Her an uyanık olmalı, Kur’an’ın mesajlarına kulak vermeli ve evrendeki deliller üzerinde tefekkür etmelidir.

Nahl Suresi 108 ve 109. ayetler, Allah’ın iradesiyle birlikte, insanın kendi tercihlerinin ve ısrarlı inkarının yol açtığı manevi körlüğü ve bunun ahiretteki acı sonucunu gözler önüne serer. Bu ayetler, her insanın kendi manevi durumunu gözden geçirmesi ve gafletten uyanması için güçlü bir çağrıdır.

MEHMET OKUYAN TEFSİRİ

Başa dön tuşu