Kim iman ettikten sonra kalbini inkâra açarsa…

مَنْ كَفَرَ بِاللّٰهِ مِنْ بَعْدِ ا۪يمَانِه۪ٓ اِلَّا مَنْ اُكْرِهَ وَقَلْبُهُ مُطْمَئِنٌّ بِالْا۪يمَانِ وَلٰكِنْ مَنْ شَرَحَ بِالْكُفْرِ صَدْرًا فَعَلَيْهِمْ غَضَبٌ مِنَ اللّٰهِۚ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظ۪يمٌ ﴿١٠٦﴾
106- Kim iman ettikten sonra Allah’ı inkâr ederse –kalbi iman ile dolu olduğu hâlde (inkâra) zorlanan başka–, kim kalbini inkara açarsa, işte Allah’ın öfkesi bunlaradır; onlar için büyük bir azap vardır.
Bu ayet, imanlarından vazgeçirilmek üzere dayanılmaz işkencelere ve acılara maruz bırakılan müminlerle ilgilidir. Onlara, eğer hayatlarına karşılık küfrü kabul etmeye zorlanırlarsa, kalpleri iman bakımından sağlam olmak şartıyla küfür sözlerini kabul etmelerinde bir beis olmadığı, böyle yaptıklarında affedilecekleri söylenmektedir. Diğer taraftan eğer küfrü gönülden kabul ederlerse, hayatlarını kurtarsalar bile Allah’ın azabından kurtulamayacaklardır.
Fakat bu, kişinin hayatını kurtarmak için küfrü söz ile kabul etmesi gerektiği anlamına gelmez. Bu sadece bir ruhsattır ve mümin için ideal bir durum değildir. Bu ruhsata göre eğer kişi o sözleri (küfrü kabul ettiğini) söylerse, bundan hesaba çekilmeyecektir. Gerçekte bir mümin için ideal olan vücudu parça parça doğransa bile haktan başka birşey söylememektir. Hz. Peygamber’in (s.a) döneminde bazılarının ideale göre davrandığını, bazılarının ise kendilerine verilen izinden faydalandıklarını gösteren örnekler vardır. Örneğin Habbab bin Eret (r.a) eriyen yağları ateşi söndürünceye dek kor üzerinde yatmaya zorlanmış, fakat imanında sebat göstermiştir. Bilal-i Habeşi de (r.a) demirden bir zırh içinde kavurucu sıcağın ortasında bırakılmıştır. Daha sonra kızgın kum üzerinde sürüklenmiş, fakat yine de “Allah birdir” demeye devam etmiştir. Diğer taraftan anne ve babası gözleri önünde işkence ile öldürülen Ammar bin Yasir (r.a) örneği vardır. Anne-babasından sonra ona da işkence yapmaya başlamışlar, fakat o hayatını kurtarmak için onların söylediği küfür sözlerini tekrarlamak zorunda kalmıştır. Daha sonra ağlayarak Hz. Peygamber’e (s.a) gelmiş ve: “Ey Allah’ın Rasülü! Beni senin hakkında kötü konuşmadan ve kendi ilâhlarını övmeden bırakmadılar” demişti. Hz. Peygamber (s.a) ona “Peki bu sırada gönlünde iman sabit miydi?” diye sorduğunda samimiyetle “Kalbim imanla doluydu.” diye cevap vermişti. Hz. Peygamber (s.a) bunun üzerine: “Eğer aynı işkenceye maruz kalırsan yine aynı şeyi yap.” demişti.
TEFHİMUL KUR’AN
Buradaki ayeti kerime, iman ettikten sonra Allah’ı inkâr etmenin büyük bir suç olduğunu, kesin bir şekilde ortaya koymaktadır. Zira bu insan, imanı tanımış ve onun tadına ermiş daha sonra dünya hayatını ahirete tercih ederek dönüş yapmıştır. Dolayısıyla o Allah’ın gazabına uğramış, ağır cezayaö mahkûm edilmiştir.
Çünkü kalp Allah’a iman ettikten sonra artık şu yeryüzünün değerlerinden herhangi birinin onun üzerinde etkili olması doğru değildir. Yeryüzünün hesabı ayrı, inancın hesabı ayrıdır. Bunlar birbirleriyle içiçe değildir. Sonra inanç, alınıp verilebilecek bir alışveriş vasıtasış değildir. O, yüce ve çok değerlidir. İşte cezanın bu kadar ağır olmasının ve suçun bu kadar korkunç oluşunun nedeni de budur.
Bu kesin hükmün dışında bırakılan sadece bir olay vardır. O da canını kurtarmak amacıyla kalbi iman üzere sabit, kesin inançtan yana ve onu tam kabullendiği halde, sadece diliyle küfrünü açığa vuranın durumudur.
Âyetin tefsiri sadedinde imam Kurtubi der ki: Bir kimse öldürüleceğinden korkacak noktaya kadar küfür ve inkara zorlanacak olursa kalbiyle dönmemek kayd u şartıyla kalbi imanla dopdolu olmak kayd u şartıyla diliyle inkarda bulunursa küfür sözü söylerse bunun geçerli olmayacağını, onun küfrüne hükmedilemeyeceğini ve böyle bir durumda hanımını zorla boşatsalar hanımının kendisinden boş olmayacağını anlattıktan sonra İmam Malikin ve İmam Şafinin görüşlerinin de bu istikâmette olduğunu zikreder.
İmam Kurtubi der ki takıyye ancak öldürülme yahut bir azanın kaybedilmesi tehlikesiyle karşı karşıya kalındığı zaman geçerlidir.
FİZİLALİL KUR’AN