“Gerçek dua ve ibadet ancak O’nadır…”

HAK OLAN DUA, İBADET YALNIZCA O’NA DIR. ONLARIN ALLAH’TAN BAŞKA ÇAĞIRDIKLARI İSE, ONLARA HİÇ BİR ŞEYLE CEVAP VERMEZLER.
RAD SURESİ
لَهُ دَعْوَةُ الْحَقِّۜ وَالَّذ۪ينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِه۪ لَا يَسْتَج۪يبُونَ لَهُمْ بِشَيْءٍ اِلَّا كَبَاسِطِ كَفَّيْهِ اِلَى الْمَٓاءِ لِيَبْلُغَ فَاهُ وَمَا هُوَ بِبَالِغِه۪ۜ وَمَا دُعَٓاءُ الْكَافِر۪ينَ اِلَّا ف۪ي ضَلَالٍ ﴿١٤﴾
14- “Gerçek dua ve ibadet ancak O’nadır. O’ndan başka çağırdıkları putlar kendilerine hiç bir cevap veremezler. Durumları suyun ağzına gelmesi için avuçlarını ona açmış bekleyen adamın durumu gibidir. Hiçbir zaman suya kavuşamaz. İşte kâfirlerin yalvarışı da böyle, boşunadır.
Buradaki sahne; dile gelen, hareket eden, didinen, yanıp tutuşan bir susuzun canlandırıldığı sahnedir… Tek gerçek dua, gerçekleşen, karşılık gören tek, dua, Allah’a yönelik olan duadır. O’na yönelmektir, O’na dayanmaktır. O’nun yardımını, rahmetini ve yol göstericiliğini istemektir. O’nun dışındakiler kaybolup gitmeye mahkumdurlar. O’nun dışındakiler boşu boşuna yapılan çağrılardır. Bakın bu da onlardan biridir. Susuzluktan kavrulmuş avuçlarını açmıştır, birtakım dualar mırıldanıyor. Suyun kaynağına ulaşmak istiyor, ama bir türlü kavuşamıyor suya… Bunca emeğe, yorgunluğa ve zorluğa rağmen… Ortak koştukları sahte tanrılara yönelip dua ettikleri zaman kâfirlerin duası da tıpkı bunun gibidir.
“İşte kâfirlerin çağrısı böylesine boşunadır.”
FİZİLALİL KUR’AN
Kur’an-ı Kerîmin pek çok yerinde bu konu anlatılır. Yeryüzünde hiçbir şey yaratmaya güç yetiremeyen, kendi varlıkları konusunda bile Allah’a muhtaç olan fayda sağlamaya ve zararı def etmeye kadir olmayan bir kısım âciz varlıklara dua eden, onları imdada çağıran, onlara kulluk eden kimselerden daha akılsız ve daha zalim bir kimse düşünülemez. Allah’ı bırakıp da böyle dualarını bile duyamayacak, kendilerinin imdadına yetişemeyecek varlıklara dua eden kimselerden daha şaşkın, daha sapık kim olabilir? Onlar ne hakkıyla işitebilirler ne de icabet edebilirler. Çünkü her şeyi hakkıyla işiten ve bilen sadece Allah’tır.
Peki ne demektir hakkıyla işitmek? Ne demektir çağıranın çağrısına icabet etmek? Hakkıyla işitmek demek, işittiğine icabet edebilmek demektir. Hakkıyla işitmek işittiğinin derdine derman olabilmek onun imdadına yetişmek, onun problemini çözümlemek demektir. Allah, işittiklerine icabet etmek üzere işitir. Allah’tan başka hiç kimse işittiklerinin imdadına yetişemez.
Bu kâfirlerin Allah’ı bırakıp da O’nun berisinde kıyâmete kadar kapılarını dövdükleri bu âciz varlıkların onlara hidâyet sunmaları, onlara yol göstermeleri, onların dertlerine derman olmaları mümkün değildir. İstedikleri kadar bu zalimler onların önünde eğilip onlardan yardım beklesinler. Çünkü isteyenler de zayıf istenenler de âcizdir. İsteyenler de kul, istenenler de kul. Bu durumda onların Hakka ulaşmaları asla mümkün olmayacaktır.
Dünya açısından bu böyle olduğu gibi âhiret açısından da böyledir. Dünyada bir fayda sağlayamadıkları gibi âhirette de insanları Allah’ın azabından kurtaramayacaklardır bu varlıklar. İşte görüyoruz bu âcizlerin elinde dünyamız kan gölüne döndürülmüştür.
BASAİRUL KUR’AN