Atilla Keskin: 68 ruhu işte budur

“Ya seni idam etselerdi, görüşüne gelmediğim için tüm yaşantım boyunca vicdanım yaralı olarak yaşardım.”

Nedir 68 Ruhu, diye sorulur her zaman.

Evet, 68 bir özgürlük, kardeşlik, eşitlik, sosyalizm çağrısıdır.

Evet, 68, taban demokrasisinin gerçekleştirildiği, alt-üst ilişkisinin olmadığı bir dönemdir. Çok yoğun olan kitlesel eylemlerde herkesin yeteneğini ortaya koyarak katıldığı sosyal olaylardır 68.

Kanımca 68 bunların çok ötesinde bir sosyal olaylar dizisiydi.

Vefalı, vicdan sahibi olmak gibi insani değerlerin en üst düzeyde yaşandığı bir tarihsel süreçti.

68’li olmak, aşağıda anlatacağım anımdır.

Yıl 1972, aylardan Nisan olmalı. Ülke tarihinin en baskıcı, en zorba dönemlerinden birini yaşıyoruz. Yaş ortalaması 22-23 olan deli fişek gençleriz, hepimize idam cezası verilmiş. Mamak Cezaevi.

“Görüşçün var,” diyor gardiyan. Sadece birinci dereceden akrabalarımızla görüşme olanağımız var.

İnsanların birbirini zor gördüğü, kirli camların arkasında bekleyen görüşçümü güçlükle seçiyorum.

Mehmet bu görüşçüm. Bırak birinci derece akraba olmayı, akraba bile değiliz.

“Merhaba, nasılsın?” dışında konuşmuyoruz. Ağlamamak için kendimi zor tutuyorum. Mehmet de aynı durumda.

Afyon Lisesi’nde en iyi arkadaşımdı. Arkadaştan öte, yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmeyen iki kardeş gibiydik.

Mehmet de benim gibi Orta Doğu Teknik Üniversitesi’ni kazanmıştı. Elbette üniversitede de dostluğumuz devam etti. Maddi manevi her zaman Mehmet yanımdaydı. Ama “örgütsel” çalışmalara katılmadı. Mezun oldu. Birkaç arkadaşıyla birlikte kendi inşaat şirketini kurduğunu duymuştum.

El-Fetih, Diyarbakır Zindanı, dağlar, sonunda Mamak Cezaevi ve idam cezası… İlişkimiz Mehmet’le kopmuştu.

Şimdi görüş yerinde, ağlamamak için kendini zor tutarak bana:

“Nasılsın, bir ihtiyacın var mı?” diye soruyordu.

Cezaevleri, Almanya… Yine koptu ilişkimiz. Sonunda telefonla ulaştım sevgili Mehmet’e. Ve yıllardır merak ettiğimi, görüşe nasıl geldiğini sordum.

“Size idam cezası verildiğini duyunca seni muhakkak görmek istedim. Soyadı Keskin olan bir sahte kimlik hazırlayıp görüşüne geldim.”

“Sevgili Mehmet, canım kardeşim, yakalansaydın seni de cezaevine atarlardı. Üniversiteden de mezun olmuştun, tüm geleceğin karartılırdı.”

“Boş ver be Ato,” dedi.

“Ya seni idam etselerdi, görüşüne gelmediğim için tüm yaşantım boyunca vicdanım yaralı olarak yaşardım.”

Otuz sene sonra Türkiye’ye gidişimde ilk aradığım Mehmet olmuştu.

Rezil kanser hastalığının pençesinde son günlerini yaşıyordu.

Kardeşi: “Hep sorup duruyordun, sevgili arkadaşın Ato geldi, tanıdın mı?” dedi.

Zorla açtı gözlerini, konuşacak gücü yoktu. Sadece gülümsemeye çalıştı.

Ben Almanya’ya döndükten sonra, 10 Kasım’da vefat ettiğini öğrendim.

Bu satırları 80 yaşımda yazıyorum. Bunca acıları çekmiş, gencecik ölümleri, ihanetleri görmüş bir insan olarak hâlâ dik durabiliyorsam bunun nedeni; sanırım geçmişte yukarıda anlattığım insani değerlerin en güzellerini yaşamış olmamdır.

Ve “68’li olmak nedir?” diye soruyorsanız, sevgili kardeşim Mehmet gibi olmaktır, derim…

Başa dön tuşu